Bilimadamlarının “yeşil yoğurt” adını verdiği yoğurttan yiyen tüketici, kanser önleyici etkisi ortaya konulmuş olan antioksidan da almış olacak.Tebliğde yapılan değişiklik nedeniyle tartışmalı hale gelen “Türk tipi yoğurttaki kıvam sorununun”, Türkiye’de yine üretimi bol olan yeşil çay ile çözülebileceği belirtiliyor. Bilimadamlarının “yeşil yoğurt” adını verdiği yoğurttan yiyen tüketici, kanser önleyici etkisi ortaya konulmuş olan antioksidan da almış olacak.
Sanayide uygulanması mümkün olan yeşil çaylı yoğurdun, üretim maliyetlerinin fazla artırmayacağı belirtilirken, tüketici tercihine bağlı olarak uygulamanın peynir ve diğer süt ürünlerine de yapılabileceği kaydedildi. Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi (HÜGAM) Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem, merkezde yürüttükleri araştırma sonucunda, yeşil çayın bileşimindeki flavanoidlerin süt proteinlerinin birbiriyle bağlanmasını sağladığını ortaya koyduklarını bildirdi.
Gıda yüksek Mühendisi Elif Avcı, Gıda Mühendisi Furkan Acar, ÇOMÜ Süt ve Süt Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yard. Doç. Dr. Zerrin Yüksel’in yürüttüğü araştırmalar sonucunda, yeşil çayın bileşimindeki flavanoidlerin süt proteinlerinin birbiriyle bağlanmasını sağladığını ortaya koydu. Flavanoidlerin sağlık üzerindeki kabul edilen antioksidan, antikanserojen vb. olumlu etkilerinin yanı sıra süt ürünlerinde yapısal bozuklukların önüne geçilmesinde de yararlanılabileceğini belirlediklerini açıklayan Prof. Dr. Erdem, “Flavanoidler, proteinler arasındaki bağlantıyı artırıp, bağlar oluşturarak su tutma kapasiteni artırıyor. Böylece yoğurdun daha koyu kıvamlı hale gelmesini sağlıyor. Tat konusu tüketiciye kalmış” dedi.
Aynı zamanda HÜ Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Gıda Teknolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Erdem, AA muhabirine yaptığı açıklamada, araştırmayı, bu yıl başında sonuçlandırdıklarını kaydetti.
Araştırmalar sonucunda, yeşil çayın bileşimindeki flavanoidlerin süt proteinlerinin birbiriyle bağlanmasını sağladığını belirlediklerini anlatan araştırma grubu başkanı proje lideri Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem, şu bilgiyi verdi:
“Bu bulgudan yola çıkan araştırmacılar, flavanoidlerin sağlık üzerindeki kabul edilen antioksidan, antikanserojen vb. olumlu etkilerinin yanı sıra süt ürünlerinde yapısal bozuklukların önüne geçilmesinde de yararlanılabileceğini saptadı. Yoğurt ve peynir üretiminde değerlendirilebileceği düşünülerek ilk etapta bu ürünlerde denenen yeşil çay ekstraktının, ürünün fiziksel niteliklerini iyileştirdiğini gördük. Böylece ürünün kıvamı, yapısal bozuklukların önüne geçilmesi için katılan katkı maddelerinin kullanımının önüne geçerek, aynı zamanda sağlık açısından etkileri kabul edilen flavanoidlerin katılmasıyla yeni ürünlerin de önü açılmış olacak. Örneğin yeşil çay kavramından yola çıkılarak, antioksidan karakter kazandırılmış yeşil yoğurt gibi ürünler piyasaya sürülebilecek.”
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yoğurt tebliğinde yaptığı değişiklikten sonra birçok tartışma yaşandığı, yoğurtta kıvam ve protein oranı tartışmasının ön plana çıktığının hatırlatılması üzerine, Prof. Dr. Erdem, şöyle konuştu:
“Tartışma başladığında (Türk tipi yoğurt) diye bir konu gündeme geldi. Bizim anladığımız yoğurt, set tipi yoğurt, pıhtısı kırılmamış yoğurttur. Batının yoğurdu ise muhallebi kıvamındadır. Set tipi yoğurtta kıvamı oluşturmanın birçok yöntemi var. Beslenmede protein açığı olan bir toplumda süt proteini buradaki en belirleyici proteinse, bunu olabildiğince fazla şekilde tüketiciye ulaştırmak durumundasınız. Bu, süt, yoğurt, peynir şeklinde de olabilir. AB’nin gıda ile ilgili mevzuatı birebir Türkiye’de uygulanmaya çalışıldığında, bazı durumlar olabiliyor. Ama biz bu tartışmanın içinde değiliz. Bize göre tüketicinin sağlıklı, tüketirken haz duyacağı ürünlere ulaşmasındaki engellerin ortadan kaldırılması gerekir.
Bazıları evde yoğurt yapılmasını öneriyor. Ancak, sokak sütü alınmadığını kabul etsek bile, 15 dakika sütü kaynattığınızda ısıya duyarlı olan süt proteinlerini kapın çeperlerine, dibine yapıştırmış olursunuz. O yoğurtan çocuğunuz süt proteini açısından yeterince yararlanamaz. Zaten proetin açığı varken, süt proteinini tencereye yapıştırıyorsunuz.”
Zaten yoğurtta katkı maddesi olmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Erdem, yoğurdu üretmek için temelde iki bakteri kullanıldığını hatırlatarak, yoğurdun normal dayanım süresinin en az 21 gün olduğunu; su tutma özelliği olan bakteriler de kullanılarak bu sürenin 45 güne kadar uzatılabildiğini, tüketici açısından önemli olanın ise yoğurdun içindeki bakteri sayısıolduğunu anlattı.
“HEM YOĞURT, HEM ANTİOKSİDAN”
Dünyada ve Türkiye’de artık antioksidan tüketiminin artırılmasının tavsiye edildiğine işaret eden Prof. Dr. Erdem, antioksidan kaynaklarının başında da yeşil çay geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Yeşil çayın antikanserojen, antioksidan bileşimlerini dikkate aldık. Kateşin dediğimiz bu bileşikler siyah çayda daha düşük, yeşil çayda daha fazla, beyaz çayda daha da fazla. Kateşinlerin süt proteinleri ile etkileşimine baktık. Kateşinler süt proteinleri ile çapraz bağlanıyor. Bu bize; hem antioksidan karakteri kanıtlanmış bir maddeyi süt ve ürünlerine katarak inovatif ürünler üretme olanağı sağlıyor hem de yoğurtta su salınımını ortadan kaldırılacak inovatif bir ürün geliştirmiş oluyoruz. Buna da yeşil yoğurt dedik.”
HÜGAM laboratuvarlarında geliştirilen bu ürünü yurtiçinde ve yurtdışındaki bilimsel kongrelerde “devrimsel nitelikli ürün” olarak
paylaştıklarını ayrıca süt sektörü temsilcilerine ulaştırdıklarını anlatan Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem, şunları söyledi: “Yoğurta kıvam sorununu antioksidan karakter katarak da çözülebiliriz. Doğal bir madde. İçtiğimiz çay, yediğimiz yoğurttan bahsediyoruz. Sanayide kullanımı mümkün. Laboratuvarlarda ürettiğimiz yeşil yoğurtları profesyonellere tadıma sunduk. Bir problem yok. Tüketicinin bunu nasıl karşılayacağına bakılıp, katılacak yeşil çayın miktarı ayarlanabilir. Hem kıvam sorununu çözebilecek, yeni bir ürün alternatifi. Üretim tüketim boyutunda maliyeti çok fazla artıran bir durum olmadığını düşünüyoruz. Zaten bu maddeler, çay aromalı birçok üründe kullanılıyor sektörde.”
Ürünün peynire adaptasyonu ile ilgili çalışmaların da sürdüğünü kaydeden Prof. Dr. Erdem, süt sektöründeki fiyat ve kalite sorunları nedeniyle sanayicinin önceliğinin kendi önceliklerinden farklı olduğuna işaret etti. Prof. Dr. Erdem ve Prof. Dr. Vural Gökmen liderliğindeki HÜGAM araştırma ekiplerinin, fındık zarı antioksidanlarının, zeytin kara suyu antioksidanlarının, üzüm antioksidanlarının, çay antioksidanlarının gıda sektörüne kazandırılması gibi çalışmalarını sürdürdüğünü de bildirdi.
Kaynak: Food in Life Gastronomi Yayınları
saglık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
saglık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10 Kasım 2010 Çarşamba
9 Kasım 2010 Salı
SOĞUK ALGINLIĞI VE GRİP HAKKINDA BİLGİLER VE TEDBİRLER
1. Nedir?...
Soğuk Algınlığı; çeşitli virüslerin yol açtığı, üst solunum yollarında bazı belirtilere yol açan ‘hafif’ seyirli bir hastalıktır.
2. En çok kimlerde görülür?
Dünyada yetişkinlerde ve çocuklarda en sık görülen hastalıktır.
3. Tedavide antibiyotik kullanılır mı?
Soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotiklerin yeri olmamasına rağmen bu konuda sıklıkla yanlış yapılır.
4. Yaygın bir infeksiyon olarak nitelendirilebilir mi?
Soğuk algınlığı o kadar yaygın bir infeksiyondur ki, çok az insan bir yılı yakınmasız geçirebilir. Gelişen ulaşım olanakları sayesinde etken virüsler dünyanın her yerinde ve ikliminde infeksiyonun ortaya çıkmasına yol açabilir.
5. Neden havaların soğuması mıdır?
Soğuğun direkt olarak hastalığa yol açtığı söylenemez. Soğuk algınlığı genellikle okulların açılması ile eş zamanlı olarak sonbahar mevsiminde görülmeye başlar.
6. Hangi mevsimde daha sık görülür?
Soğuk algınlığı en sık kış mevsiminde görülür. Bunun başlıca nedenleri arasında kötü havalandırılan ortamlarda daha çok zaman geçirilmesi, güneş ışınlarının daha az oluşu, daha çok toplu halde yaşanması, bu mevsimde stresin daha fazla olması ve burundaki koruyucu mukozanın soğuması ile virüslerin hızla çoğalması sayılabilir.
7. Yakalanma riskini arttıran faktörler nelerdir?
Riski arttıran bazı özel faktörler söz konusudur: Uzun mesafeli uçak yolculukları; 200 - 400 kişinin aynı hava kaynağı ile birbirlerine infeksiyon bulaştırmalarını kolaylaştırır. Yabancı bölgelere yapılan seyahatler de o bölgedeki virüslerin alınmasına sebep olabilir. Klimalar da önemli risk faktörleri arasındadır; havadaki nemi aldıkları için burundaki koruyucu mukoza ortamını kuruturlar ve infeksiyona yatkın hale getirirler.
8. Stres bir risk faktörü müdür?
Stres, tek başına immün (bağışıklık) sistemini baskılayarak infeksiyon etkenlerinin üremesini kolaylaştıran bir diğer önemli risk faktörüdür.
9. Soğuk algınlığı virüsleri nasıl bulaşır?
Etken virüslerin bulaşması; hastaların mikrop içeren burun veya ağız salgılarıyla bulaşmış elleri ve eşyalarıyla olabileceği gibi, havadaki küçük veya büyük parçacıklar içindeki virüslerin solunması ile de olabilir.
10. Ölümcül olabilir mi?
Bebekler, çok yaşlılar ve bağışıklık sistemi problemli olan kişilerde hastalık çok ciddi, hatta ölümcül olabilir.
KLİNİK BELİRTİ VE BULGULAR NELERDİR?
Hastalığın bünyeye yerleşme süresi 24 - 72 saat arasında değişir. İlk belirti kuru kaşıntılı boğaz ağrısıdır. Ateş normaldir veya hafif yükselebilir. Bebek ve küçük çocuklarda ateş daha yüksektir. En sık görülen belirtiler, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, boğazda yanma ve öksürüktür. Koku ve tat duygusunun azalması, kulaklarda basınç hissi ve ses kalitesindeki değişiklikler gibi durumlara da sıkça rastlanır. Belirtiler ortalama 7 gün sürer. Vakaların dörtte birinde bu süreç 2 haftaya kadar uzayabilir.
SOĞUK ALGINLIĞINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ
Kapalı ve kalabalık yerlerde hastalık hızla yayılır. Dolayısıyla açık havada ve havalandırması iyi olan yerlerde bulunmak infeksiyon riskini azaltır.
Virüsler, mikrobun bulaştığı yerlerde (kapı tokmağı, telefon gibi) canlı kalabildikleri için, bu yüzeylere temastan sonra virüsleri rahatlıkla burnumuza veya gözlerimize transfer edebiliriz. Bunu engellemek için ellerimizi sık sık sabunlu su ile yıkamalıyız.
SOĞUK ALGINLIĞINDA NASIL BİR TEDAVİ UYGULANIR?
Soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Tedavi belirtilere göre yapılmalıdır. Burun tıkanıklığını giderici spreyler veya burun damlaları, öksürük giderici ilaçlar, baş ağrısını azaltmak için ilaçlar kullanılabilir. Ayrıca istirahat edilmesi ve stresten uzak durulması da vücut direncinin yeniden kazanılmasına yardım eder.
Bu tedavilere ek olarak, ABD’de hastaların üçte biri, Avrupa’da % 40 - 70’i alternatif tedavi kullanmaktadır. Alternatif tedavi olarak sıklıkla esansiyel yağlardan oluşan mentol, içinde bir sülfür bileşiği olan ‘Ajoenc’in etkisinden yararlanmak için sarımsak, çinko ve yüksek dozlarda (günde 1 - 2 gram) C Vitamini alınarak antioksidan etkilerden yarar sağlayabilmektedir.
10 SORUDA GRİP
1. Nedir?
Grip; ateş, öksürük, baş ağrısı, halsizlik ve kas ağrıları ile seyreden akut bir virüs hastalığıdır.
2. Soğuk algınlığından ve diğer solunum sistemi hastalıklarından farkı var mıdır?
Kesinlikle farklıdır. Grip; ülkeler ve kıtalar arası yaygınlaşma özelliğine sahip olan bir hastalık olarak ciddi akciğer hastalıklarına yol açabilmesinden dolayı soğuk algınlığından ve diğer solunum sistemi hastalıklarından farklıdır.
3. Soğuk algınlığı ile benzer özellikleri var mıdır?
Grip ve soğuk algınlığı bulaşma şekilleri ve belirtiler yönünden benzerlik gösterirler. Ancak gripte baş ağrısı, kas ağrıları ve ateş daha ön plandadır.
4. Medikal tedavide ne tür ilaçlar kullanılır?
Grip tedavisinde bazı antiviral ilaçlar kullanılabilir.
5. Gripten korunma yöntemi nedir?
Günümüzde grip (influenza) aşıları gripten korunmanın en güvenli yoludur. Bu aşılar ülkemizde de başarı ile uygulanmaktadır.
6. Aşı ne zaman ve nasıl uygulanmalıdır?
İnfluenza aşıları Eylül - Aralık ayları arasında tek doz olarak üst kolun dış yüzeyine uygulanır.
7. Bebekler ve küçük çocuklar için de aşı uygulama şekli ve doz aynı mıdır?
Bebekler ve küçük çocuklarda uyluğun ön yüzünden kas içine yapılabilir. Daha önce aşılanmış 9 yaş altı çocuklara birer ay ara ile 2 doz önerilmektedir.
8. Gebelikte aşı yapılması doğru mudur?
Kesinlikle doğrudur. Gebeler de aşılanması gereken grup içinde yer almaktadır.
9. Grip olduğunda hastalık riskinin arttığı gruplara da aşı uygulanabilir mi?
Elbette. Astım, kronik akciğer veya kalp hastalığı, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, kan hastalığı gibi bir hastalığı olanlar bu gruba dahildir. Bu kişiler de kesinlikle aşılanmalıdır.
10. Grip aşısı olması gereken grup içinde başka kimler vardır?
Sağlık Personeli (doktor, hemşire ve diğer personel),
Huzurevi ve kronik bakım ünitelerinde çalışanlar,
Ev hemşireleri,
65 yaş ve üzerindekiler,
Dış ülkelere seyahat edecek olanlar,
Önemli etkinliklerin kesintiye uğramasını en aza indirmek için önemli toplum hizmeti verenler
Soğuk Algınlığı; çeşitli virüslerin yol açtığı, üst solunum yollarında bazı belirtilere yol açan ‘hafif’ seyirli bir hastalıktır.
2. En çok kimlerde görülür?
Dünyada yetişkinlerde ve çocuklarda en sık görülen hastalıktır.
3. Tedavide antibiyotik kullanılır mı?
Soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotiklerin yeri olmamasına rağmen bu konuda sıklıkla yanlış yapılır.
4. Yaygın bir infeksiyon olarak nitelendirilebilir mi?
Soğuk algınlığı o kadar yaygın bir infeksiyondur ki, çok az insan bir yılı yakınmasız geçirebilir. Gelişen ulaşım olanakları sayesinde etken virüsler dünyanın her yerinde ve ikliminde infeksiyonun ortaya çıkmasına yol açabilir.
5. Neden havaların soğuması mıdır?
Soğuğun direkt olarak hastalığa yol açtığı söylenemez. Soğuk algınlığı genellikle okulların açılması ile eş zamanlı olarak sonbahar mevsiminde görülmeye başlar.
6. Hangi mevsimde daha sık görülür?
Soğuk algınlığı en sık kış mevsiminde görülür. Bunun başlıca nedenleri arasında kötü havalandırılan ortamlarda daha çok zaman geçirilmesi, güneş ışınlarının daha az oluşu, daha çok toplu halde yaşanması, bu mevsimde stresin daha fazla olması ve burundaki koruyucu mukozanın soğuması ile virüslerin hızla çoğalması sayılabilir.
7. Yakalanma riskini arttıran faktörler nelerdir?
Riski arttıran bazı özel faktörler söz konusudur: Uzun mesafeli uçak yolculukları; 200 - 400 kişinin aynı hava kaynağı ile birbirlerine infeksiyon bulaştırmalarını kolaylaştırır. Yabancı bölgelere yapılan seyahatler de o bölgedeki virüslerin alınmasına sebep olabilir. Klimalar da önemli risk faktörleri arasındadır; havadaki nemi aldıkları için burundaki koruyucu mukoza ortamını kuruturlar ve infeksiyona yatkın hale getirirler.
8. Stres bir risk faktörü müdür?
Stres, tek başına immün (bağışıklık) sistemini baskılayarak infeksiyon etkenlerinin üremesini kolaylaştıran bir diğer önemli risk faktörüdür.
9. Soğuk algınlığı virüsleri nasıl bulaşır?
Etken virüslerin bulaşması; hastaların mikrop içeren burun veya ağız salgılarıyla bulaşmış elleri ve eşyalarıyla olabileceği gibi, havadaki küçük veya büyük parçacıklar içindeki virüslerin solunması ile de olabilir.
10. Ölümcül olabilir mi?
Bebekler, çok yaşlılar ve bağışıklık sistemi problemli olan kişilerde hastalık çok ciddi, hatta ölümcül olabilir.
KLİNİK BELİRTİ VE BULGULAR NELERDİR?
Hastalığın bünyeye yerleşme süresi 24 - 72 saat arasında değişir. İlk belirti kuru kaşıntılı boğaz ağrısıdır. Ateş normaldir veya hafif yükselebilir. Bebek ve küçük çocuklarda ateş daha yüksektir. En sık görülen belirtiler, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, boğazda yanma ve öksürüktür. Koku ve tat duygusunun azalması, kulaklarda basınç hissi ve ses kalitesindeki değişiklikler gibi durumlara da sıkça rastlanır. Belirtiler ortalama 7 gün sürer. Vakaların dörtte birinde bu süreç 2 haftaya kadar uzayabilir.
SOĞUK ALGINLIĞINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ
Kapalı ve kalabalık yerlerde hastalık hızla yayılır. Dolayısıyla açık havada ve havalandırması iyi olan yerlerde bulunmak infeksiyon riskini azaltır.
Virüsler, mikrobun bulaştığı yerlerde (kapı tokmağı, telefon gibi) canlı kalabildikleri için, bu yüzeylere temastan sonra virüsleri rahatlıkla burnumuza veya gözlerimize transfer edebiliriz. Bunu engellemek için ellerimizi sık sık sabunlu su ile yıkamalıyız.
SOĞUK ALGINLIĞINDA NASIL BİR TEDAVİ UYGULANIR?
Soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Tedavi belirtilere göre yapılmalıdır. Burun tıkanıklığını giderici spreyler veya burun damlaları, öksürük giderici ilaçlar, baş ağrısını azaltmak için ilaçlar kullanılabilir. Ayrıca istirahat edilmesi ve stresten uzak durulması da vücut direncinin yeniden kazanılmasına yardım eder.
Bu tedavilere ek olarak, ABD’de hastaların üçte biri, Avrupa’da % 40 - 70’i alternatif tedavi kullanmaktadır. Alternatif tedavi olarak sıklıkla esansiyel yağlardan oluşan mentol, içinde bir sülfür bileşiği olan ‘Ajoenc’in etkisinden yararlanmak için sarımsak, çinko ve yüksek dozlarda (günde 1 - 2 gram) C Vitamini alınarak antioksidan etkilerden yarar sağlayabilmektedir.
10 SORUDA GRİP
1. Nedir?
Grip; ateş, öksürük, baş ağrısı, halsizlik ve kas ağrıları ile seyreden akut bir virüs hastalığıdır.
2. Soğuk algınlığından ve diğer solunum sistemi hastalıklarından farkı var mıdır?
Kesinlikle farklıdır. Grip; ülkeler ve kıtalar arası yaygınlaşma özelliğine sahip olan bir hastalık olarak ciddi akciğer hastalıklarına yol açabilmesinden dolayı soğuk algınlığından ve diğer solunum sistemi hastalıklarından farklıdır.
3. Soğuk algınlığı ile benzer özellikleri var mıdır?
Grip ve soğuk algınlığı bulaşma şekilleri ve belirtiler yönünden benzerlik gösterirler. Ancak gripte baş ağrısı, kas ağrıları ve ateş daha ön plandadır.
4. Medikal tedavide ne tür ilaçlar kullanılır?
Grip tedavisinde bazı antiviral ilaçlar kullanılabilir.
5. Gripten korunma yöntemi nedir?
Günümüzde grip (influenza) aşıları gripten korunmanın en güvenli yoludur. Bu aşılar ülkemizde de başarı ile uygulanmaktadır.
6. Aşı ne zaman ve nasıl uygulanmalıdır?
İnfluenza aşıları Eylül - Aralık ayları arasında tek doz olarak üst kolun dış yüzeyine uygulanır.
7. Bebekler ve küçük çocuklar için de aşı uygulama şekli ve doz aynı mıdır?
Bebekler ve küçük çocuklarda uyluğun ön yüzünden kas içine yapılabilir. Daha önce aşılanmış 9 yaş altı çocuklara birer ay ara ile 2 doz önerilmektedir.
8. Gebelikte aşı yapılması doğru mudur?
Kesinlikle doğrudur. Gebeler de aşılanması gereken grup içinde yer almaktadır.
9. Grip olduğunda hastalık riskinin arttığı gruplara da aşı uygulanabilir mi?
Elbette. Astım, kronik akciğer veya kalp hastalığı, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, kan hastalığı gibi bir hastalığı olanlar bu gruba dahildir. Bu kişiler de kesinlikle aşılanmalıdır.
10. Grip aşısı olması gereken grup içinde başka kimler vardır?
Sağlık Personeli (doktor, hemşire ve diğer personel),
Huzurevi ve kronik bakım ünitelerinde çalışanlar,
Ev hemşireleri,
65 yaş ve üzerindekiler,
Dış ülkelere seyahat edecek olanlar,
Önemli etkinliklerin kesintiye uğramasını en aza indirmek için önemli toplum hizmeti verenler
MİDE VE BAĞIRSAK TEMBELLİĞİ
Mide tembelliği : Midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir. Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır.
Bağırsak tembelliği ya da kabızlık özellikle kadınlarda oldukça yaygın bir sağlık sorunu. Peki bağırsak neden tembelleşiyor? Nedeni günümüzün yoğun ve stresli yaşamından tutun da, genetik, psikolojik, fiziki ve beslenme hatalarına kadar geniş bir yelpazeye açılıyor. Eğer sizin sorununuz beslenme hataları ile oluşuyorsa siz dengesiz ve lif açısından fakir bir beslenme, az su içmek, hızlı yemek yemek, hareketsizlik gibi hatalar zincirini oluşturdunuz demektir. Bitkisel lifler sindirimi kolaylaştıran mide sularının işlevini düzenliyor. Bu lifler çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayrılıyor. Kabızlıkla mücadelede en yararlı olanlar lahanagillerde bulunan "çözünmez" liflerdir. Meyve, soğan, sarmısak ve enginarda bulunan "çözünür" lifler ise şeker, yağ ve kolesterol emilimini yavaşlatsa da bağırsaklar için "çözünmez" lifler daha faydalıdır. Enginar, soğan, yer elması ve hindibağda bulunan bir madde, bağırsaktaki florabakterilerinin işlevini düzenleyip kalsiyum alımını kolaylaştırır ve kabızlığı engeller. Kabızlık konusunda en yararlı vitamin F vitaminidir
Bağırsak tembelliği ya da kabızlık özellikle kadınlarda oldukça yaygın bir sağlık sorunu. Peki bağırsak neden tembelleşiyor? Nedeni günümüzün yoğun ve stresli yaşamından tutun da, genetik, psikolojik, fiziki ve beslenme hatalarına kadar geniş bir yelpazeye açılıyor. Eğer sizin sorununuz beslenme hataları ile oluşuyorsa siz dengesiz ve lif açısından fakir bir beslenme, az su içmek, hızlı yemek yemek, hareketsizlik gibi hatalar zincirini oluşturdunuz demektir. Bitkisel lifler sindirimi kolaylaştıran mide sularının işlevini düzenliyor. Bu lifler çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayrılıyor. Kabızlıkla mücadelede en yararlı olanlar lahanagillerde bulunan "çözünmez" liflerdir. Meyve, soğan, sarmısak ve enginarda bulunan "çözünür" lifler ise şeker, yağ ve kolesterol emilimini yavaşlatsa da bağırsaklar için "çözünmez" lifler daha faydalıdır. Enginar, soğan, yer elması ve hindibağda bulunan bir madde, bağırsaktaki florabakterilerinin işlevini düzenleyip kalsiyum alımını kolaylaştırır ve kabızlığı engeller. Kabızlık konusunda en yararlı vitamin F vitaminidir
Akılcı ve basit beslenme planını uygulayın
Beslenme planınızda yapacağınız basit, kolay ve akılcı değişikliklerle sağlığınızda önemli iyileşmeler yapabilirsiniz.
Kan basıncınızı ayarlamak, kan şekerinizi dengelemek, kolesterol ve trigliserid seviyelerinizi azaltmak için ciddi avantajlar sağlayabilirsiniz. Unutmayın! ‘Ne yiyorsanız O’sunuz’ kuralı yüzyıllardır hep aynı ve hiç değişmeyecek…
Akılcı bir beslenme planı ile kilonuzu daha kolay yönetir, osteoporozdan (kemik kırılganlığı artışı), menopoz yakınmalarından, yaşlılıkta karşılaşabileceğiniz pek çok sorundan korunabilirsiniz. Kolay, ucuz ve uygulanabilir besin değişimleri ile geç yaşlanan formda biri olabilirsiniz.
Yapacaklarınızı öğrenmeniz çok kolay! Bütün sorun karar vermekte. Verdiğiniz kararı sürdürmek ve çevrenizdeki sabotajcılarla bir süre direnmekte… Yapacağınız değişimlerin yaşamınıza sağladığı katkıları birkaç ay içinde alacak, yaşam kalitenizdeki düzelmeye, sağlığınızdaki iyileşmeye siz de şaşıracaksınız.
Hipertansiyona karşı
Hipertansiyon sorunu ile daha kolay başetmek istiyorsanız önce kalori tüketiminizi kontrol altına alın. Fazla kilolarınızı atın! Tuz tüketiminizi günde bir çay kaşığı (2,5 gr) ile sınırlayın. Potasyumdan zengin besinlerden (muz, patates, şeftali, kayısı, domates), magnezyum kaynaklarından (kurubaklagiller, ceviz, fındık), posa deposu sebzelerden (havuç, yeşil yapraklı sebzeler) daha çok faydalanın.
Kalp ve damar için
Kalp ve damar hastalığından, damar sertliği ile ilişkili sağlık sorunlarından uzak yaşamak istiyorsanız omega-3 yağ asitlerini artırın: Daha çok balık (haftada 2-3 kez, 100-150 gr), keten tohumu (günde 1-2 tatlı kaşığı), ceviz (günde 1-2 adet) kullanın. Kolesterol deposu besinlerden (sakatat grubu, şarküteri grubu, yumurta sarısı), doymuş yağlardan (tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı, kanatlı hayvanların derisi, yağlı kırmızı etler) uzak bir beslenme planı yapın. Kalori ve alkol tüketiminizi sınırlayarak trigliserid düzeyinizi azaltın. Antioksidan etkili doğal ateroskleroz savaşçılarından (Likopen deposu domates, karpuz, Resveratrol deposu üzüm suyu, şarap, Quercetin deposu elma, Proantosiyanidin deposu üzüm çekirdeği) daha sık faydalanın.
Yaşlılıkla ilişkili göz sorunlarından katarakt ve makula dejenerasyonun yavaşlatılmasında E vitamini zengini besinlerin (yağlı tohumlar, tahıllar), Lutein deposu, Zeozantin kaynağı ürünlerin, beta karoten yüklü havucun, kayısının, C vitamini deposu sebze ve meyvelerin yararından istifade edin.
Kemiklere güç verin
Kemik kırılganlığı artışı doğal bir yaşlılık sürecidir. Kalsiyum zengini süt ve süt ürünlerinden (peynir, yoğurt, ayran), D vitamini deposu besinlerden, kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyve suları ve diğer içeceklerden daha çok yararlanın. Tükettiğiniz besinlerle kemiklerinize daha fazla kalsiyumu, doğal yoldan sağlayın.
Periyodik dönemleriniz gergin, şiş ve ağrılı geçiyorsa tuzu azaltın, magnezyumu arttırın. Daha çok posalı ürün kullanın. Menapoz dönemine ilişkin sorunlarınızı baskılamak istiyorsanız soya ürünlerinden daha sık yararlanın.
Öğleden sonra enerji
Öğleden sonraki enerjisizlik sorununuzu çözmek için öğlen yemeklerini salata ile geçiştirmeyi bırakın. Her öğlen 100-150 g balık, tavuk veya yağsız kırmızı et ihtiva eden bir beslenme planı yapın. Ya da salatalarınıza protein katın! Uykusuzluk sorununuzu çözmek istiyorsanız akşamları erken yiyin ve daha fazla karbonhidrat (sebze, makarna) kullanın. Akşam yemeğinizi küçültün, azaltın.
Bellek kaybından korkmayın
Yaşlanma sorunlarından bellek azalması ve yaşlılık depresyonu ile mücadele etmekte de Omega-3 yağ asitlerinden faydalanabilirsiniz. ‘Dokozahekza-noikasit’ (DHA) belleğe güç veren, yaşlılıkla ilgili depresif ruh halini önleyen bir Omega-3 yağ asididir. Balıkta ve diğer deniz ürünlerinde bol bol bulunur. Omega-3 yağ asitlerinden EPA (Ekozapantonoikasit) kanı inceltip, damarları koruyarak bellek kaybını geciktirebilir. Depresyon ve ruhsal gerginliği azaltmada Omega-3 yağ asitleri yanında magnezyum zengini besinlerden, B vitamini depolarından da yararlanabilirsiniz.
Yorgun musunuz?
Hep yorgunsanız, daha çok protein (balık), magnezyum (ceviz, badem, avokado), B vitamini ve potasyumu (muz, domates) doğal besinler ile kazanmaya çalışın. Demir (et, yeşil sebzeler, pekmez) ve folik asit tüketiminizi çoğaltın. Demir eksikliği ile ilişkili sağlık sorunlarından korunmak, belleğinize, saçınız, deriniz ve ruhsal dengenize, özellikle de kansızlık sorununuza çözüm bulmak için daha fazla demir tüketmeye bakın! Yorgunlukla savaşta en güçlü silahın iyi bir sabah kahvaltısı olduğunu sakın unutmayın. Öğün atlamayın
Kan basıncınızı ayarlamak, kan şekerinizi dengelemek, kolesterol ve trigliserid seviyelerinizi azaltmak için ciddi avantajlar sağlayabilirsiniz. Unutmayın! ‘Ne yiyorsanız O’sunuz’ kuralı yüzyıllardır hep aynı ve hiç değişmeyecek…
Akılcı bir beslenme planı ile kilonuzu daha kolay yönetir, osteoporozdan (kemik kırılganlığı artışı), menopoz yakınmalarından, yaşlılıkta karşılaşabileceğiniz pek çok sorundan korunabilirsiniz. Kolay, ucuz ve uygulanabilir besin değişimleri ile geç yaşlanan formda biri olabilirsiniz.
Yapacaklarınızı öğrenmeniz çok kolay! Bütün sorun karar vermekte. Verdiğiniz kararı sürdürmek ve çevrenizdeki sabotajcılarla bir süre direnmekte… Yapacağınız değişimlerin yaşamınıza sağladığı katkıları birkaç ay içinde alacak, yaşam kalitenizdeki düzelmeye, sağlığınızdaki iyileşmeye siz de şaşıracaksınız.
Hipertansiyona karşı
Hipertansiyon sorunu ile daha kolay başetmek istiyorsanız önce kalori tüketiminizi kontrol altına alın. Fazla kilolarınızı atın! Tuz tüketiminizi günde bir çay kaşığı (2,5 gr) ile sınırlayın. Potasyumdan zengin besinlerden (muz, patates, şeftali, kayısı, domates), magnezyum kaynaklarından (kurubaklagiller, ceviz, fındık), posa deposu sebzelerden (havuç, yeşil yapraklı sebzeler) daha çok faydalanın.
Kalp ve damar için
Kalp ve damar hastalığından, damar sertliği ile ilişkili sağlık sorunlarından uzak yaşamak istiyorsanız omega-3 yağ asitlerini artırın: Daha çok balık (haftada 2-3 kez, 100-150 gr), keten tohumu (günde 1-2 tatlı kaşığı), ceviz (günde 1-2 adet) kullanın. Kolesterol deposu besinlerden (sakatat grubu, şarküteri grubu, yumurta sarısı), doymuş yağlardan (tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı, kanatlı hayvanların derisi, yağlı kırmızı etler) uzak bir beslenme planı yapın. Kalori ve alkol tüketiminizi sınırlayarak trigliserid düzeyinizi azaltın. Antioksidan etkili doğal ateroskleroz savaşçılarından (Likopen deposu domates, karpuz, Resveratrol deposu üzüm suyu, şarap, Quercetin deposu elma, Proantosiyanidin deposu üzüm çekirdeği) daha sık faydalanın.
Yaşlılıkla ilişkili göz sorunlarından katarakt ve makula dejenerasyonun yavaşlatılmasında E vitamini zengini besinlerin (yağlı tohumlar, tahıllar), Lutein deposu, Zeozantin kaynağı ürünlerin, beta karoten yüklü havucun, kayısının, C vitamini deposu sebze ve meyvelerin yararından istifade edin.
Kemiklere güç verin
Kemik kırılganlığı artışı doğal bir yaşlılık sürecidir. Kalsiyum zengini süt ve süt ürünlerinden (peynir, yoğurt, ayran), D vitamini deposu besinlerden, kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyve suları ve diğer içeceklerden daha çok yararlanın. Tükettiğiniz besinlerle kemiklerinize daha fazla kalsiyumu, doğal yoldan sağlayın.
Periyodik dönemleriniz gergin, şiş ve ağrılı geçiyorsa tuzu azaltın, magnezyumu arttırın. Daha çok posalı ürün kullanın. Menapoz dönemine ilişkin sorunlarınızı baskılamak istiyorsanız soya ürünlerinden daha sık yararlanın.
Öğleden sonra enerji
Öğleden sonraki enerjisizlik sorununuzu çözmek için öğlen yemeklerini salata ile geçiştirmeyi bırakın. Her öğlen 100-150 g balık, tavuk veya yağsız kırmızı et ihtiva eden bir beslenme planı yapın. Ya da salatalarınıza protein katın! Uykusuzluk sorununuzu çözmek istiyorsanız akşamları erken yiyin ve daha fazla karbonhidrat (sebze, makarna) kullanın. Akşam yemeğinizi küçültün, azaltın.
Bellek kaybından korkmayın
Yaşlanma sorunlarından bellek azalması ve yaşlılık depresyonu ile mücadele etmekte de Omega-3 yağ asitlerinden faydalanabilirsiniz. ‘Dokozahekza-noikasit’ (DHA) belleğe güç veren, yaşlılıkla ilgili depresif ruh halini önleyen bir Omega-3 yağ asididir. Balıkta ve diğer deniz ürünlerinde bol bol bulunur. Omega-3 yağ asitlerinden EPA (Ekozapantonoikasit) kanı inceltip, damarları koruyarak bellek kaybını geciktirebilir. Depresyon ve ruhsal gerginliği azaltmada Omega-3 yağ asitleri yanında magnezyum zengini besinlerden, B vitamini depolarından da yararlanabilirsiniz.
Yorgun musunuz?
Hep yorgunsanız, daha çok protein (balık), magnezyum (ceviz, badem, avokado), B vitamini ve potasyumu (muz, domates) doğal besinler ile kazanmaya çalışın. Demir (et, yeşil sebzeler, pekmez) ve folik asit tüketiminizi çoğaltın. Demir eksikliği ile ilişkili sağlık sorunlarından korunmak, belleğinize, saçınız, deriniz ve ruhsal dengenize, özellikle de kansızlık sorununuza çözüm bulmak için daha fazla demir tüketmeye bakın! Yorgunlukla savaşta en güçlü silahın iyi bir sabah kahvaltısı olduğunu sakın unutmayın. Öğün atlamayın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)